Dünya tarihini değiştiren epik zaferin ve kahramanların anısına

Hüseyin VATANSEVER

Adanmanın, birbirine sonuna kadar inanmanın getirdiği coşkuyla, vatan için ateşten gömlek giyen tüm kahramanlarımız; topların aralıksız ateşlendiği, şarapnel parçaları ve mermilerin havada uçuştuğu bu savaş boyunca Gelibolu Yarımadası’nda neredeyse isabet almamış tek bir nokta kalmadığı halde modern Batı’ya 20’inci yüzyılın ilk büyük dersini veriyordu.

İtilaf devletleri üstün silah sistemleri, muazzam ateş güçleri ve yüzbinlerce askerden oluşan insan kaynağı ile Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’u kuşatarak büyük bir zafer elde etmek, Osmanlı Devleti’ni egemenliğine son verecek şekilde savaş dışı bırakmak ve Balkan devletlerini yanlarına çekecek bir zaferle savaşı hızla sonlandırmayı arzuluyordu. Osmanlı Devleti kolay bir hedef gibi algılansa da savaşın masa başında kazanılmadığını gösterdi. Top, tüfek, donanma ve asker sayısı gibi faktörlerle üstünlük sağlayan İtilaf Devletleri, Mehmetçik’i göz ardı etmişti.

Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan ve etkileriyle günümüz Türkiye’sinin oluşumunda katkısı bulunan bir destandır Çanakkale Savaşı… Güç dengesinin her anlamda adaletsiz olduğu bu kanlı savaşta varlık gösteremeyeceği sanılan Türk milleti, sergilediği azim ve mücadele ile düşmanını dahi kendisine hayran bırakarak zafere ulaştı. Aradan geçen 109 yılda Çanakkale’de ebedi uykusunda yatanların ve gazilerin kahramanlıkları hafızalardan çıkmıyor. Vatanın şah damarını savunmakta gösterdiği azim ile Mehmetçik, günümüzde hâlâ bizlere örnek oluyor.

Emperyalizm için Boğazlar stratejik önem taşıyordu

Çanakkale, Biga Yarımadası ve Gelibolu Yarımadası üzerinde bir şehir ve Asya ile Avrupa kıtalarını ayıran boğazı ile İstanbul ile birlikte stratejik önem kazanıyor. Çanakkale Boğazı şehri ikiye bölmekle kalmıyor; Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi’ni birbirine bağlıyor. I. Dünya Savaşı’nda İngiltere, Fransa ve Rusya’nın başını çektiği İtilaf Devletleri için ise kritik öneme sahipti. İngiltere ve Fransa bu yolla müttefikleri Rusya’ya destek verebilecekleri güzergâhı oluşturma düşüncesiyle gözlerini Çanakkale’ye dikmişti.

Çanakkale’den geçecek Müttefik Kuvvetler donanmasının asıl hedefi İstanbul’du. Bu iki boğazda kurulacak hakimiyet, İtilaf Devletlerine savaşın doğuya ilerlemesini önleme ve kıta Avrupası’ndaki cephelere odaklanma fırsatı sağlayacaktı. Böylece Avusturya-Macaristan ve Almanya yenilecekti. Ayrıca bu ulaşım rotasının açılmasıyla Rus Çarlığı’nda durma noktasına gelen ticareti canlandırmak da amaçlanıyordu.

Ağır yenilgilerle yorgun düşen bir devlet vardı

Osmanlı İmparatorluğu 19’uncu yüzyılda yaşadığı olumsuz gelişmelerin sürdüğü bir ortamda 20’nci yüzyıla girmişti. 19’uncu yüzyılda önce 1825, sonra 1877-78 yıllarında Ruslar ile savaşıldı. Bu savaşlar Osmanlı’nın büyük kayıplara uğradığı yenilgilerle sonuçlanmıştı.

Yunanistan, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan 19’uncu yüzyılda imparatorluktan ayrılarak bağımsızlıklarını ilân etmişlerdi. İtalyanlar ile 1911’de yapılan Trablusgarp Savaşı ve 1912-1913’te yaşanan Balkan Savaşları devleti yıpratmıştı. Toprak kayıpları devam ediyordu. Bütün bu tablo yaklaşmakta olan I. Dünya Savaşı ile daha da kararıyordu.

Savunmak varlığını korumak ile eşdeğerdi

I.Dünya Savaşı’nda İngiltere, Rusya ve Fransa’dan oluşan İtilaf Kuvvetleri, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarına hakim olarak Osmanlı’yı savaşın dışında bırakmak ve Almanya ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu kuşatmayı amaçlıyordu. Ayrıca müttefikleri Rus Çarlığı’na başta silah ve mühimmat olmak üzere destek sağlayabileceklerdi.

İngiltere ve Fransa oluşturdukları büyük bir donanmayı Çanakkale’ye gönderdiler. Hedef İstanbul’du. Bu durumda Çanakkale cephesi, Osmanlı Devleti için varlık meselesi halini almıştı. Her ne kadar Almanlar ile müttefik olsak da kaybedecek şeyi olan asıl taraf Osmanlı Devleti idi. Çünkü Çanakkale geçilirse devlet elden gidecek, bağımsızlık bir hayalden ibaret kalacaktı.

Fiziki üstünlük düşmanda inancın gücü ise bizdeydi

İngiltere ve Fransa’nın başı çektiği İtilaf Kuvvetleri, savaş boyunca yaklaşık 560 bin asker ve 248 savaş gemisi bulunan bir donanmayı Çanakkale’ye getirmişti. İngiltere ve Fransa kendi ülkelerinden gelen birlikleri Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan, Nepal’in yanı sıra Afrika’daki sömürgelerinden getirdiği askerler ile takviye ettiği bir ordu kurmuştu.

Osmanlı Devleti müttefiki Almanya ile birlikte vatandaşları ve gönüllülerden oluşan, ağırlıklı olarak anavatanı savunan Türklerden bir orduya sahipti. Donanmasında ise 59 parça savaş gemisi bulunuyordu. Fakat bu donanma, müttefik ordusunun donanmasına göre gayet mütevazı gemilerden oluşuyordu.

“Mehmetçik saadete koşar gibi ölüme atıldı”

Çanakkale Savaşı’nda Türk ordusu tüm varlığıyla savunmadaydı ve stratejik noktalara yerleşmişti. Hakim tepeler korunacak ve düşmana geçit verilmeyecekti. Ayrıca Çanakkale Boğazı’na döşenmiş mayın hatları tabyalardan ve seyyar bataryalardan açılan topçu ateşiyle destekleniyordu. Bunun yanı sıra çıkartma harekâtlarına karşı hazırlıklı olmak büyük önem taşıyordu.

Çünkü düşman birliklerinin yeterli alan bulması, beraberinde topçu birlikleri başta olmak üzere ateş gücü yüksek silahların cephede konumlandırmasını sağlayacaktı. Ayrıca su, gıda ve mühimmat başta olmak üzere hayati unsurların tedarikinde yaşanılan güçlükler de ortadan kalkacaktı. Eğer düşman arzu ettiği şekilde Çanakkale’de karaya çıkabilirse daha güçlü bir şekilde tutunacak ve baş edilmesi daha da güçleşecekti.

Bu nedenle Çanakkale’nin her yerinde bir karış toprak dahi düşmana terk edilemeyecek kadar önemliydi. Geri çekilmek düşünülemezdi. İşte böylesi bir ortamda Mehmetçik, Ruşen Eşref Ünaydın’ın tabiriyle “Vatan toprağını yabancıya vermemek için bir saadete koşar gibi ölüme atıldı.”

Yüzer kaleler saldırıyı başlattı

Çanakkale Savaşı, 19 Şubat 1915 ile 18 Mart 1915 tarihleri arasında deniz savaşları, 25 Nisan 1915 ile 9 Ocak 1916 tarihleri arasında ise Gelibolu Yarımadası’ndaki kara savaşları olarak iki aşamada gerçekleşti.

Çanakkale Boğazı’na gelen 12 zırhlı savaş gemisi Boğazın Anadolu ve Rumeli yakalarındaki giriş istihkâmları bombardımana tabi tuttu. 25 Şubat’a kadar havaların kötü gitmesi sebebiyle saldırıya ara verildi. İtilaf Kuvvetleri, 25 Şubat-18 Mart arasında mayın tarama ve Boğazın orta bölümündeki seyyar ve sabit bataryaları susturmak için mücadele etti. Seddülbahir ve Kumkale’ye 4 Mart’ta birkaç yüz asker çıkarmayı da denediler.

Bölgedeki topları tahrip etmeyi hedefleyen bu akın, karada bekleyen Türk askerince şiddetle karşılık gördü. Çıkarma birlikleri ağır zayiat vererek gemilerine döndü. Özellikle Seddülbahir’e çıkan düşman askerlerini karşılayan Bigalı Mehmet Çavuş ve müfrezesi, savaşın başında Türk askerinin cesaret ve kahramanlığını gösterdi.

Nusret Mayın Gemisi’nin isabetli hamlelerini anmak

Düşman donanması 18 Mart 1915’te en güçlü saldırısını yaptı. Queen Elizabeth gibi devrinin en üstün gemilerinin de bulunduğu 18 zırhlıda büyük çapta 316 top mevcuttu.

Bölgeyi savunan Osmanlı ordusunda ise kıymet ve kudretçe daha zayıf özelliklere sahip büyük çaplı sadece 73 top bulunuyordu. Yüzer kaleler ile sabit kalelerin savaşı olarak görülen Çanakkale Deniz Savaşı’nda askeri otoriteler yüzer kalelere şans tanıyordu.Düşman donanması Boğaz’a döşenen mayınlar nedeniyle ağır kayıplar verdi. İtilaf Devletleri donanması, en büyük yarayı Nusret Mayın Gemisi’nin döşediği 26 mayından almıştı.

Düşmanın fark edemediği mayınlar düşmanın iki zırhlısını batırmıştı. Savaşın sonunda düşman kuvvetleri üç zırhlı, küçük ve büyük yaklaşık 80 topu kaybetmişti. Bu zırhlılardan sadece Fransız Bouvet gemisi 600’ü aşkın mürettebatını kaybetmişti. Düşmanın beş zırhlısı ağır maddi zarar ve personel kaybıyla saf dışı kaldığı gibi diğer gemileri de az çok zarar gördü. Buna karşın Osmanlı ordusunun toplam 3 subay, 22 eri şehit düştü ve iki subay, 59 eri yaralandı.

Ayrıca birkaç top da kullanılamayacak derecede hasar gördü. Deniz Savaşı’nda ortaya konan taktik ve strateji ile fitili ateşlenen Çanakkale Zaferi, aslında uzun yıllar boyunca savaşlarda alınan yenilgiler ve kayıpların ardından öz güvenini yitiren ordu ve milletin maneviyatını ve moralini yükseltti.

Kendine güvenini yeniden kazanan Türk milleti, Çanakkale Deniz Zaferi’nin verdiği moralle hem Gelibolu’da yoğunlaşan Kara Savaşı’na daha yüksek moralle girdi hem de bir ve birlik olmanın getirdiği insanüstü gayrete tanıklık etmeye hazırlanıyordu. Farklı bir ifadeyle her Mehmetçik, içindeki manevi kuvvetin cevherini artık damarlarında hissedecekti.

Kurtuluş Savaşı’na ilham olacak kadar iz bıraktı

Deniz savaşında bozguna uğrayan İtilaf Devletleri 25 Nisan 1915’te Gelibolu Yarımadası’nda kara çıkartması yaparak saldırıya devam etti. Toplamda üç defa kara çıkartması yapan İtilaf Devletleri, üçüncü yenilgi sonrasında 1916 yılının aralık ayında Gelibolu Yarımadası’nı terk etmek zorunda kaldı.

Türk tarihine zorlu bir savaş olarak geçen Çanakkale Savaşı, Türk milletinin vatan savunmasındaki gücünü bir kere daha gösterdi. Buna ilave Kurtuluş Savaşı’na kadar giden uzun bir mücadelenin ilham kaynağı olmasıyla tarihimizin en derin izlerinden biridir.

Savaş Türk askerinin tecrübesini yükseltmesine ilave Türk ordusunun subay sınıfının kurmay seviyesinin de üst seviyede olduğunu göstermesi açısından başlı başına bir kilometre taşı oldu. İtilaf devletlerinin son birliklerinin 9 Ocak 1916’da Seddülbahir’den çekilmesiyle Çanakkale Cephesi kapanmış oldu. Böylece I. Dünya Savaşı’nın gidişatı değişti ve İngiltere’de yönetim değişikliği yaşanırken Çarlık Rusyası’nın çöküş süreci hızlandı. Yüreklerde iz bırakan şehitlerimizin anısına…

Tarih yeniden şekilleniyordu

“Siperler arası 8 metre. Yani ölüm muhakkak. 3 dakika önce gelen bölüğün tamamı şehit olmuş. Yeni gelenler bunu biliyor ve bir 3 dakika sonra kendisinin de şehit olacağının farkında ilerliyor. Ama ne ilerleme! Bir an bile sarsılma, durma, geriye bakmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur’an okuyor, bilmeyenler kelime-i şahadet getiriyor.

Az sonra öleceğini bile bile gözünü kırpmadan şahadete gidiyor. İşte Çanakkale Savaşlarının zaferle sonuçlanmasını sağlayan şey milletimiz ve onun askerindeki bu yüce ruhtur.” Necmettin Halil Onan’ın ‘Bir Yolcuya’ isimli şiirindeki bu dizeleri hatırlamayanımız hemen hemen yoktur. Dizelerdeki anlamın tam karşılığı olarak Çanakkale bir devrin battığı yerdir. Aynı zamanda yeni bir devrin başlangıcını da haber verir Çanakkale…

Yaşanan ağır kayıpların ardından Türk milleti, var gücüyle dünyanın dört bir yanından toparlanarak başına musallat edilmiş böyle bir orduya karşı koyarak henüz tükenmediğini ve kolay kolay yok edilemeyeceğini gösterdi. Ayrıca mücadele azmiyle Mehmetçik, gücün sadece sahip olunan mühimmat, top, tüfek, gemi gibi maddi unsurlardan ibaret olmadığını, manevi değerleri, vatan sevgisi ile kenetlenen bir milletin en büyük güç olduğunu dünyaya gösterdi.